Yaratılan


Yaratılan, Mary Shelley’nin Frankenstein romanından uyarlanan dümeninde Çağan Irmak’ın olduğu Netflix dizisi. Başrollerinde Taner Ölmez, Erkan Kolçak Köstendil yer alıyor.

Yaratılan fragmanı için tıkla

Yaratılan’ın konusu: 1900’lü yılların başında Bursa’dan İstanbul’a uzanan bu epik öyküde yaratılan, insanoğlunun en temel sorularından biri olan “ölüm ve sonrasına” odaklanıyor. Maceraperest, asi, heyecanlı ve zekâsı bedenine sığmayan genç tıp talebesi Ziya’nın en büyük dileği, çok iyi bir hekim olup tıbbın çare bulamadığı birçok salgın hastalığa derman olabilmektir. İstanbul’da tanıştığı delilik ve dahilik arasında duran hekim İhsan, onu bu dünyada anlayabilen tek kişi olmuştur. Birbirini bulan bu iki eksantrik ve yaralı ruh, beraber giriştikleri gizli ve yasaklı deneyin bedellerini ağır bir şekilde ödeyeceklerdir. Zira kodlarını çözmeye çalıştıkları kadim bir yazı onları adeta felaketin kapısına getirip bırakır.

Diziyi incelemeden önce biraz Çağan Irmak’tan bahsetmek isterim. İlk filmi çok bilinmese de çektiği birbirinden kült olmuş dizileri ve Bana Old And Wise’ı çal isimli kısa filmiyle pek çok kişinin gönlüne taht kurmuştu. İkinci filmi Mustafa Hakkında Her Şey ile sinema filminde de iddialı olduğunu çok kişiye gösterdi. Peş peşe çektiği 4 film ile sürekli yükselen bir grafik çizmesine rağmen sonrasında zigzaglı bir grafikte ilerlemeyi tercih etti. Genel olarak dram-romantizm tarzında filmlere imza attığı bilinse de Çağan Irmak 2006'daki Kabuslar Evi korku dizisiyle oldukça başarılı işler çıkarmıştı. Ve her bir bölümde yer alan birbirinden yetenekli oyuncularla bir çalışma ortaya çıkmıştı (Tabi dönem içerisinde). İzlemeyen varsa bu seriye mutlaka baksın. Kabuslar Evi anaakımda farklı bir yapım olduğu için rağbet görmemişti bu sebeple dönem olarak VCD’lerde izleme şansı bulmuştum. İzlemeyen varsa izlesin derim çünkü Yaratılan’ın temelleri belki de o dönemde atıldı. Ama Yaratılanla son dönem dijitalde dahil buna Irmak’ın hem işlerinde hem de tüm yapılanlarda arşa çıkmış desek abartı olmaz.

Dizide romanın hikâyesi Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde olacak şekilde uyarlanmış. Hikâye Bursa ve İstanbul’da geçiyor. O dönemler, belki Çalı Kuşu hikayesinden de hatırlarsınız Bursa aslında Anadolu’nun ücraları arasında yer alır. Diziyi İzlerken en başarılı olduğu yanlarından birinin hiç kuşkusuz Avrupa’da doğup büyüyen hikâyenin Anadolu topraklarında işlenmiş olmadı hiç de eğreti durmamış. Tam tersi dönemin ruhu ile oldukça bütünleşmiş. Bu bütünleşmede oldukça başarılı bulduğum set mekânı ve kostümlerinin de payı oldukça büyük diyebiliriz.

Oyunculuklarda Taner Ölmez’in Mucize Doktor dizisindeki rolünden çıkamadığı üzerinde durulmuş ama ben çok durmayacağım. Çünkü diziden oldukça memnun kaldım. Armudun sapı üzümün çöpü demek istemiyorum ama Erkan Kolçak Köstengil’i de övmek istiyorum. Zaten severim kendisini, bu rolün de üstesinden gelmiş. Yer yer diyaloglar fazla tiyatral gelse de bir çırpıda bitti desem yeridir.

Ana karakterlerden biri olan Ziya’da tıpkı Prometheus gibi bilgi ateşini insanlığa adamanın peşindedir. Prometheus nasıl Ida dağındaki tüm tanrıların ve tabi Zeus’un gazabına meydan okuduysa; Ziya da bu uğurda toplumsal tabuları yok sayacak, tahsil hayatını riske atacak, çok sevdiği babasını bile karşısına alacak kadar gözünü karartır. Ziya, Prometheus’un tanrılardan çalıp insanlara armağan ettiği ışıktır ancak ışığa sahip olmak yetmez, ona sahip çıkmak da gerekecektir ki insanların bu konuda tanrı Prometheus’a verdiği sözü tutup tutmadığı ise şüphelidir.

Promethueus’un hikayesini bilmeyen varsa eğer: Dünyada ateş sadece Olimpos’un tepesinde yanmaktadır. İnsanlar soğuktan ve vebadan kırılırken tanrılar ateşi sadece kendilerine saklamaktadırlar. Kendisi de tanrı olan Prometheus’un gönlü buna razı gelmez ve ateşi bir gece Olimpos’tan çalıp insanlara verir. Cezası çok büyük olur. Zeus tarafından kayalara bağlanıp ciğerlerinin kargalar tarafından yenmesine mahkûm edilir. Olumsuz olduğundan bu işkence sonsuza kadar hep tekrarlanacaktır. Ateş hırsızı olarak da bilinir.

Bu dizinin Netflix’de yayınlanmasını şu açıdan önemsiyorum. Globalde yayın yapan bir firma olduğu için Netflix Osmanlı’nın aslında ilimde bilimde ne kadar ileri seviyelerde olduğunu da gösterecektir düşüncesindeyim. Yıllarca saldırgan ve barbar olarak tanıdıkları bir milletin aslında ne kadar ileri seviyelerde olduğunu görebilecekler (ver mehteri haydaaaaa). Çünkü Avrupa’da 1900'lerin ilk yarısı bile karşı çıkılan bilimsel/tıbbi hareketlerden bahsederken “Yuh yahu, tanzimat zamanı serbest bırakıldı bunlar” şeklinde bir diyalog geçmekte. Aslında oryantalist yaklaşımlar yerine bu tarz bilimde, sanatta ne kadar öncü olduğumuzu içeren verilerle işlenen konular bu bölgenin ne kadar modern ve zengin olduğunu anlatan iyi bir reklam aracı olur kanaatindeyim.

Hikâyenin orijinalinde geçen tıbben sorgulanması yasak olan detayların bu uyarlamada İbn-i Sina üzerinden eleştirilmesi yine güzel detaylardan biri.

Diziyi izlerken dikkatimi çeken bir şey var, geçmişte yaşananlar hiç değişmemiş, sanki bir adım ileri gitmemişiz gibi; fakültede diploması şaibeli olan hocalar, bilgili, entelektüel, aydın ve iyi eğitim almış kişileri toplumun değerlerine karşı olmakla itham eden cahil cühela takım, yeniliği ve yeni işleri teşvik eden, susmayan ve hakkını savunanların toplumdan aforoz edilmeye çalışılması ve daha bir sürü detay.

Ayrıca dizi özelinden gidecek olursak Frankenstein hikayesi aslında bir kadın ve bir erkeğin dünyaya getirdiği bebekten farkı yok. Çünkü Frankenstein’daki “Monster” olarak adlandırılan kişi de dünyaya gelmeye kendi seçmedi, dünyaya gelen bebek de kendi gelmeyi tercih etmedi. Her iki yaratılan da kendilerini dünyaya getirenlere bağımlı ve ardından bağımsız olmaya başlayınca sorun yaşamaya başladılar. Aslında karışık bir durum gibi görünse de temelde her iki durumda da bilinçlenen yaratılan yaradana isyanını belirtti.

1994 yapımı Robert De Niro’nun başrolde yer aldığı filmi izlediğimde Dr. Frankenstein’a sinirlenmiştim. Çünkü ortaya çıkan sorunların sebebi kendisiydi. Monster tamamen masumdur. Ama insanoğlu da dış görünüşe aldandığından çirkin olan hep suçludur gözünde. Ben bu hikayede Monster’dan yana oldum. Çocukken çizgi filmlerde bile ufakta olsa yer verilen Monster hep kötü gösterildi ama ona tercih hakkı bile sunulmadı. İnsanevladının dünyaya adım atmasıyla kirlettiği dünyanın esiriydi sadece.

Ama şunu da söyleyerek noktalayalım: Yaradılanı severiz yaradandan ötürü.

Youtube: https://www.youtube.com/c/BirDemet%C4%B0nceleme

Instagram: https://www.instagram.com/birdemetinceleme/

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar