Twilight (Alacaranlık)


Bayıldım..Bayıldım.. Fantastik - romantik söylemi sanırım daha uygun bu film için. Romantizmi, aşkı, sevgiyi tüm bağlılığıyla anlatırken diğer bir taraftanda fantistik kurgular çemberine sürüklüyor bizleri. Fantastik sevmeyenler için pek de güzel sayılmayabilir. Çünkü gerçekte varolmayan varlıklar (vampirler) anlatılmakta. "Bu ne ya saçma sapan" demeye gayet açık bir film. Ama unutmamak gerek ki film bir kurmaca ürünüdür. Yani gerçek hayatın bire bir kopyası isteniyorsa gidin belgesel izleyin bence. Çünkü ancak gerçek açlığını ancak belgeseller doyurur. Zaten kurmaca farkı da burada ortaya çıkar.

Catherine Hardwicke'in yönetmen koltuğunda oturduğu filmin başrollerinde Kristen Stewart ve Robert Pattinson yer alıyor.

Geyiği yarıda kesip birazda filmin konusundan bahsedim sizlere. O kadar yoruma konu iyi gider, en azından izlemeyenler için tüyo olur. Efendim film; Annesiyle birlikte Phoenix’te yaşayan Isabelle “Bella” Swan, annesinin başka bir adamla evlenmesi üzerine babasının yanına Washington’ın Fork kasabasına taşınır. Burada yüz sekiz yaşında bir vampir olup, on yedi yaşında görünen gizemli sınıf arkadaşı Edward Cullen ile tanışır.

Edward ise, küçük kasabasında yıllardan beri ailesiyle yaşayan bir vampirdir. Uzun süre vampir kimliklerini saklamış olan aile, insan kanı içmeden, insanlara zarar vermeden sakin bir hayat sürmektedirler.

Yeni başladığı okulunda tanıştığı Edward’a aşık olan Bella, bir süre sonra Edward’ın vampir olduğunu öğrenmesine rağmen ondan vazgeçemez. Edward’ın ilk başlarda romantizmden uzak durmaya çalışmasına rağmen sonrasında birbirlerine aşık olurlar. İkili arasında tehlikeli ve tutkulu bir ilişki başlar.

Üç göçebe vampir James, Victoria ve Laurent geldiğinde Bella’nın hayatı tehlikeye girer ve Edward’ın ailesi Alice, Carlisle, Esme, Jasper, Emmett ve Rosalie onun hayatını çok geç olmadan kurtarmak için uğraşırlar.

Filmin müzikleri de bir harika. En başta Muse faktörü etkili bunda. Bir sahne varki en beğendiğim sahne ve orada "Supermasive black hole". Başlamasıyla benimde sahneye adapte olmam saliselik ölçütler oldu. Baseball sahnesi. Zaten çok hareketli bir sahne olmuş. Filmde en beğendiğim olay bu hareketlilikti. En büyüleyici romantizm ise bir aşk için insanın ölümlü olmaktan, yaşamaktan vazgeçme isteği olmuştur. Gidilip görülesi filmler kervanında yerini almıştır.

Öncelikle istemeye istemeye gittiğim The Unborn (Doğmamış) felaketi arkasından kesinlikle harika bir film diyebilirim. Ama harikalık derecesi 2 filmin karşılaştırması boyutunda. Harika görecem kesinlikle böyle sınırlı değil.

Diğer bir tavsiyem de The Unborn'la ilgilili. Beni hayal kırıklığına uğratan bir film olmuş. Konu değişik ama olmamış. Birbiriyle bağlantısında saçmalamalara gidilmiş. David Goyar bunu nasıl yapar aklım almıyor. Nerdeyse The Dark Kanight'ın ardından kendisini dahi ilan edecekken. Çok büyük hayal kırıklığı. Çokk...

Filmle ilgili bir diğer dipnot ise; Stephenie Meyer tarafından yazılmış fantastik bir roman uyarlamasıdır. Amerikan kütüphaneler birliği 2005 yılı en iyi kitap ödülünün sahibidir kitap. Fantastik bir aşk kurgusu. tutkularını kaybedenlere anlatılan bir masal. Kitap henüz yayınlanmadan beyazperde haklarını satın alan isimler Mtv Films ve Madonna ile Guy Oseary’nin sahibi olduğu Maverick Films olmuştur.

"Üç şeyden emindim. Birincisi Edward bir vampirdi.
İkincisi, ne kadar baskın olduğunu bilemesem de onun bu vampir yanı kanıma susamıştı. Üçüncüsü ise, koşulsuz ve geri dönülemez bir şekilde ona aşık olmuştum..."

Yorumlar

Bgmedia dedi ki…
Klişelerden uzak bir filmdi. Bir ara bunlar neydi ya vampir mi kuradam mıydı diye... Klişelerin tersi durum biraz uzaklaştırmış vampirlerden sanki.

Ama filmin böyle korkutmak ve germek gibi bir gayesi de yok zaten.

Hikayesini anlatıyor film ve bitiyor.

Bella nın Cullen'lara gittiğindeki diyaloglar güzeldi, güldürdü. Filmden kopmamıza sebep oldu.

Buarada bir hollywood filminde neredeyse ilk defa bu kadar az cinselliğin geri planda oluşunu görüyorum.


Ayrıca Fazla polis in olay yeri inceleme sahnelerini göremedik. oysa biz bu tür filmlerde dedektif bilmem kimin elinde kahveyle gelmesine alıışmıştık :D
Adsız dedi ki…
Vampir filmlerini çok sevmesem de bu dönemde iki vampir filmi izledim. Bunlardan birisi Twilight'tı.
Twilight tipik bir vampir filminden uzak olabilir belki ama yine de beni fazla cezbetmedi nedense.
İkinci izlediğim ise bir İsveç filmi "Låt den rätte komma in (Let the right one in)". İzlemediyseniz, mutlaka tavsiye ederim. 12 yaşında bir çocuk ile 12 yaşlarında bir vampir arasında geçen bir hikaye, ancak hem senaryonun derinliği hem anlatım tarzı hem de İsveç'in sıradışı ortamında geçen kaliteli bir film olmuş.
İlginç bir anektot; Let the right one in 2008'in başlarında vizyona girdi, Twilight aynı yılın sonlarına doğru. İki film de kitaplardan uyarlama ve kitaplarını okumadığım için hangisinin ne düzeyde beyaz perdeye yansıtılabildiği konusunda yorum yapamıyorum. Ancak ikisinde de aynı replik kullanılıyor. "-Gerçek yaşın nedir? -Oldukça uzun zamandır bu yaştayım."
duyguuu dedi ki…
çok güzel bir film ama dublaj biraz kötü olmuş .kitaplarını okumanızı tavsiye ederim kitabı okurken kendimi klaybettim çok güzel ve akıcı en önemliside insana gerçekmiş hissi veriyor kendimii bellanın yerinde hissettim bir cok yeri oldu.dediğim gibi film güzel ama kitap ondanda güzel çünkü filme uyarlanırken çoğu yer değiştirilmiş yeniayın fragmanlarındada öyle o yüzden önce kitabı okumanızı tavsiye ediorum.

Popüler Yayınlar