Dosya Adı: Seri Filmler
Bir filmin tutması güzeldir ama beni tutan filmde korkutan taraf onun seri film hadisesine dönmesidir. Çünkü senarist filmi tek seferlik hazırlamıştır. Çok tutunca yapımcıların dürtmesiyle bunu bir zincir haline çevirmeye karar verir. İlk filmden sonra yapılanlar ise çoğunlukla fiyasko tabir ettiğimiz tarzda tamamen gişeye yönelik yapılmış olaylara döner.
Serilere dönüştürülen iyi filmlerde yok mu, tabiki var. Ama onlar zaten seri halde sunulmak için yapılmıştır. İlk filmin sonundan anlarsınız ki bu filmden bir seri oluşacaktır. Kimi zaman devam olmaları keyif verir ama her zaman da şunu söyleriz “Güzel ama…”. Aması ne. Aması şudur ilk film kadar güzelini yapamamışlardır. Kadro tamamen aynı olsa bile devam filmlerinde ilk filme gösterilen özen genellikle gösterilmiyor. Zaten televizyon dizilerinin de bir yerden sonra sıkmasının nedeni budur. Yapımcılar dinamizmi ayakta tutmak için genelde kadroda değişikliklere giderler. Mesela senarist değişir veya yönetmen. İlk yapılan işlem bu 2 olgudan değişiklikle başlar.
Bu konuyu seçmemde en büyük etken bugün gösterime giren “Testere 5”tir. “Testere 4”ü izlediğimde anladım ki artık iyice zıvanadan çıktılar. Nerede o ilk testere deki harika kurmaca, senaryo. Filmi artık tamamen işkencelerle tiksindirme boyutlarına taşıdılar. Eli kolu dolu bir senaryo yerine tiksindirmekten de ziyade tamamen işkence sahneleriyel oluşan bir film var karşımızda. Gizemini yok etmeye yaradı bu da. Testere serisi için kesinlikle harika senaryo ürünü diyebilirm. Ortada bıraktıkları gizem insana ayrı bir heyecan sunuyor. Zaten bir sinema filmi de izlendiğinde yarattığı duygu bazında değerli olmalıdır. Bu demek değilki hep böyle. Ama genel olarak bakarsak evet bu şekilde kalır. Genel de gişe için yapılan filmlerde böyledir. Çünkü bu tarz filmleri hiçbir festivalde ve ödül törenlerinde göremeyiz. Halbuki biz sevmişizdir onları. Festival filmlerini halk filmlerinden uzaklaştıran olgu da sanırım tam bu noktada baş gösteriyor. Neyse burada ayrı bir konu doğuyor. Ben konumdan kopmayayım.
Dediğim gibi yapımcılar seriye dönen filmlerde gişeyi bir at yarışı edasına sokmak için ekipte değişikliklere başvururlar. “Testere 5” te gördüğümüz gibi. Kökten değişmiş bir film çıkıyor karşımıza. Yönetmenden tutunda senariste kadar hepsi değişmiş. İlk filmin yönetmeni olan James Wan seriye dönüşen diğer filmlerde yerini Darren Lynn Bousman’a bıraktı. Son filmde Bousman da koltuğu David Hackl’a bırakmış. “Testere 3” ün ardından zaten tüm dengelerin kaçtığı belliydi çünkü senaristler 3. seriden itibaren değiştiler. Yani izlediğimiz “Testere” ama her biri farklı ellerde yoğrulmuş bir yapıt. Bakalım son film gerçekten de bahsedildiği kadar çığır açacak mı. Çünkü son filme serinin bombası gözüyle bakılıyor. Jig Saw’da öldü nasıl oalcak bu iş hep birlikte göreceğiz.
Konuyu “Testere” vakasından uzaklaştıralım ve diğer seri filmlere bakarsak çok başarılı yapıtlarda var. Mesela çocukluğumun efsanesi: “Back To The Future”. İzlemekten hala büyük keyif aldığım bir filmdir. Pek çoğumuzun vazgeçilmezidir. Küçük yaşlarda hepimiz bir geleceğe dönüş aletimiz olsun da gideli isterdik. Neler neler yapacaktık o aletle. Dönüp bakınca böyle bir tat bırakan kaç film var. Filmin komple kadrosuna bakınca 3 seride de hiçbir değişiklik olmadığını görebilirsiniz. Ne yönetmen de ne oyuncularda ne de senaristlerde bir değişiklik var. Belkide bu kadar güzel bir tat bırakmasındaki etken kadroda kopukluklar yaşanmamasından kaynaklanıyordur.
Ama kadronun aynı kalması çoğu zaman serinin muhteşem olacağına bir işaret değildir. Mesela bir diğer film: “Çığlık”. İlk filmle ne kadar büyük etki bıraktığını hatırlayın ama serinin diğer filmleri aynı etkiyi yaratmadı. İzleyenlerin büyük bir kısmı ilk filmdeki havayı yakalamak için filme akın etti ama etki aynı etki değildi. Ayrıca ilk 2 filmin ardından yapılmış olmak için yapılan 3. Bölüme hiç değinmiyorum bile. Tamamen gereksizlik abidesi gibi serilmiş önümüze.
Tarantino efsanesine de uzaktan bir bakış atarsak “Kill Bill” filmi hemen hemen herkesin hayranlık duyduğu filmdir. Baştan bu filmin 2 seri şeklinde sunulacağı belliydi. O yüzden hiçbir kopuş yaşatmadı bize. Tarantino kendi yazdı kendi yönetti, kimseyi de karıştırmadan alnın akıyla çıktı işin içinden.
Peki bizde yok mu bu serilerden. Elbette var. İlk akla gelen örnek “Habam Sınıfı”. Ama ilk versiyonlarıyla diyelim. Çünkü Kemal Sunal’sız çekilen 80’ler dönemi itibariyle sunulan ve günümüzde devam eden seriler görüp görebileceğiniz belki de en berbat serilerden oluşuyor. O yüzden “Hababm Sınıfı” derken lütfen o seriler aklınıza gelmesin, ilklerden bahsediyorum. O güzelim tat her izleyişte mi aynı güzelliği sunar. Sunuyor işte. Son gelmesi beklenen “A.R.O.G” ise bizi güldürmeye hazırlanıyor. Yine gişeye yönelik bir film ama Yılmaz denince akan sualr duruyor gibi. Gülmek isteyenlerin ortak kararı “A.R.O.G” olacak gibi.
Kısaca işin özetlersek devam filmleri çoğunlukla fiyasko olsada iyi yapıtlarda çıkmıyor değil. Yeterki yapımcılar olayı kasmasınlar. Şimdiden herkese tüm filmler için keifli seyirler.
Serilere dönüştürülen iyi filmlerde yok mu, tabiki var. Ama onlar zaten seri halde sunulmak için yapılmıştır. İlk filmin sonundan anlarsınız ki bu filmden bir seri oluşacaktır. Kimi zaman devam olmaları keyif verir ama her zaman da şunu söyleriz “Güzel ama…”. Aması ne. Aması şudur ilk film kadar güzelini yapamamışlardır. Kadro tamamen aynı olsa bile devam filmlerinde ilk filme gösterilen özen genellikle gösterilmiyor. Zaten televizyon dizilerinin de bir yerden sonra sıkmasının nedeni budur. Yapımcılar dinamizmi ayakta tutmak için genelde kadroda değişikliklere giderler. Mesela senarist değişir veya yönetmen. İlk yapılan işlem bu 2 olgudan değişiklikle başlar.
Bu konuyu seçmemde en büyük etken bugün gösterime giren “Testere 5”tir. “Testere 4”ü izlediğimde anladım ki artık iyice zıvanadan çıktılar. Nerede o ilk testere deki harika kurmaca, senaryo. Filmi artık tamamen işkencelerle tiksindirme boyutlarına taşıdılar. Eli kolu dolu bir senaryo yerine tiksindirmekten de ziyade tamamen işkence sahneleriyel oluşan bir film var karşımızda. Gizemini yok etmeye yaradı bu da. Testere serisi için kesinlikle harika senaryo ürünü diyebilirm. Ortada bıraktıkları gizem insana ayrı bir heyecan sunuyor. Zaten bir sinema filmi de izlendiğinde yarattığı duygu bazında değerli olmalıdır. Bu demek değilki hep böyle. Ama genel olarak bakarsak evet bu şekilde kalır. Genel de gişe için yapılan filmlerde böyledir. Çünkü bu tarz filmleri hiçbir festivalde ve ödül törenlerinde göremeyiz. Halbuki biz sevmişizdir onları. Festival filmlerini halk filmlerinden uzaklaştıran olgu da sanırım tam bu noktada baş gösteriyor. Neyse burada ayrı bir konu doğuyor. Ben konumdan kopmayayım.
Dediğim gibi yapımcılar seriye dönen filmlerde gişeyi bir at yarışı edasına sokmak için ekipte değişikliklere başvururlar. “Testere 5” te gördüğümüz gibi. Kökten değişmiş bir film çıkıyor karşımıza. Yönetmenden tutunda senariste kadar hepsi değişmiş. İlk filmin yönetmeni olan James Wan seriye dönüşen diğer filmlerde yerini Darren Lynn Bousman’a bıraktı. Son filmde Bousman da koltuğu David Hackl’a bırakmış. “Testere 3” ün ardından zaten tüm dengelerin kaçtığı belliydi çünkü senaristler 3. seriden itibaren değiştiler. Yani izlediğimiz “Testere” ama her biri farklı ellerde yoğrulmuş bir yapıt. Bakalım son film gerçekten de bahsedildiği kadar çığır açacak mı. Çünkü son filme serinin bombası gözüyle bakılıyor. Jig Saw’da öldü nasıl oalcak bu iş hep birlikte göreceğiz.
Konuyu “Testere” vakasından uzaklaştıralım ve diğer seri filmlere bakarsak çok başarılı yapıtlarda var. Mesela çocukluğumun efsanesi: “Back To The Future”. İzlemekten hala büyük keyif aldığım bir filmdir. Pek çoğumuzun vazgeçilmezidir. Küçük yaşlarda hepimiz bir geleceğe dönüş aletimiz olsun da gideli isterdik. Neler neler yapacaktık o aletle. Dönüp bakınca böyle bir tat bırakan kaç film var. Filmin komple kadrosuna bakınca 3 seride de hiçbir değişiklik olmadığını görebilirsiniz. Ne yönetmen de ne oyuncularda ne de senaristlerde bir değişiklik var. Belkide bu kadar güzel bir tat bırakmasındaki etken kadroda kopukluklar yaşanmamasından kaynaklanıyordur.
Ama kadronun aynı kalması çoğu zaman serinin muhteşem olacağına bir işaret değildir. Mesela bir diğer film: “Çığlık”. İlk filmle ne kadar büyük etki bıraktığını hatırlayın ama serinin diğer filmleri aynı etkiyi yaratmadı. İzleyenlerin büyük bir kısmı ilk filmdeki havayı yakalamak için filme akın etti ama etki aynı etki değildi. Ayrıca ilk 2 filmin ardından yapılmış olmak için yapılan 3. Bölüme hiç değinmiyorum bile. Tamamen gereksizlik abidesi gibi serilmiş önümüze.
Tarantino efsanesine de uzaktan bir bakış atarsak “Kill Bill” filmi hemen hemen herkesin hayranlık duyduğu filmdir. Baştan bu filmin 2 seri şeklinde sunulacağı belliydi. O yüzden hiçbir kopuş yaşatmadı bize. Tarantino kendi yazdı kendi yönetti, kimseyi de karıştırmadan alnın akıyla çıktı işin içinden.
Peki bizde yok mu bu serilerden. Elbette var. İlk akla gelen örnek “Habam Sınıfı”. Ama ilk versiyonlarıyla diyelim. Çünkü Kemal Sunal’sız çekilen 80’ler dönemi itibariyle sunulan ve günümüzde devam eden seriler görüp görebileceğiniz belki de en berbat serilerden oluşuyor. O yüzden “Hababm Sınıfı” derken lütfen o seriler aklınıza gelmesin, ilklerden bahsediyorum. O güzelim tat her izleyişte mi aynı güzelliği sunar. Sunuyor işte. Son gelmesi beklenen “A.R.O.G” ise bizi güldürmeye hazırlanıyor. Yine gişeye yönelik bir film ama Yılmaz denince akan sualr duruyor gibi. Gülmek isteyenlerin ortak kararı “A.R.O.G” olacak gibi.
Kısaca işin özetlersek devam filmleri çoğunlukla fiyasko olsada iyi yapıtlarda çıkmıyor değil. Yeterki yapımcılar olayı kasmasınlar. Şimdiden herkese tüm filmler için keifli seyirler.
Yorumlar
bazen sırf gişe, para ayağına sonu gelmez seriler çekiyorlar, çektiriyorlar...