Dosyam: "Romantik Komedi"

Bir şekilde konuya giriş yapmak lazım. Acaba hangi konuya ve nasıl? Böyle düşündüğüm anda bir anlık düşünce tıkanması yaşasamda sonra beynimde fikir bombardımanları yaşıyorum. Yeter ki kıvılcımı ateşleyici bir şeyler olsun. Şairlerin deyimiyle ilham perim gelsin.

Yazmak istediğim konuya gelince pek çok insanın severek izlediğini düşündüğüm “Romantük Komedi”ler. Kim sevmezki bu tatlı şekerlemeleri. Her izleyende bir izdir. Örneğin basit bir kurguyla düşünürsek sevgilizle mi tartıştınız ya da daha vahimi ayrıldınız mı? Tabiki bu durumda size sığınacak bir liman gerek. Bu limanda başka bir kucak yerine (bayanlarının çoğunun tercihi) hoop romantik veya biraz da eğlenelim diye romantik komedi filmlerdir.

Filmografik açıdan incelediğimiz de aslında o kadar da matah sayılacak kıvamda değiller. Tamam belki pek çoğunu iyi yönetmenler çekti. Belki pek çoğunda oscarlı oyuncular var ama nedense öyle 50 yıl sonra dünyanın en iyi 50 filmi olma özelliği taşımazlar. Genelde bu listeye giren filmler acı, dram, vahşet, gözyaşı ağırlığı ve bunaltıcı(!) olanlar tercih edlilir. Zaten bu filmlerin yani bizim tatlı şekerlemelerimizin pek çoğu da aslında ülkemizde de olduğu gibi ticari kaygılarla çekilmiştir. Peki ticari kaygı her zaman sanatı etkiler mi? İşte şu aşamada buna cevap vermek istemiyorum.

Eğlenmeyi seviyorum. Eğlenirken duygularıma hitap edilmesini de seviyorum (aman ne de duygusalım ya. Ne de olsa bir bayanım). İşte tüm bu duyguları bana sinemanın sağladığı bir gerçek. Bazen duruma göre beni ağlatmaları (itiraftır) hoşuma gidiyor. Hoşlandığım ağlamak mıdır? Yoksa izlediğim şeyleri yaşadığımı görmek ve bir daha yaşamak mıdır? İşte orda devamlı olarak bir değişim yaşanmakta.

Beni bu konuya iten şekerlemelerim var (filmlerden bahsediyorum). Eğer bir öneri olacaksa Nancy Meyars’ın filmleri bu anlamda favorilerim diyebilirim. Filmlerinde kadın temaları işlenir genelde. E bu da aranıpta bulunmayan bir hadise olmasa da gurur okşayıcı diyebiliriz. Örneğin “Kadınlar Ne İster?”… Kadın, erkek farketmez bu filmi izleyen hangi kişi karşısındakinin aklından geçenleri okumak istememiştir. Ben çok isterdim. Ama filmde de gördük o kadar da matah bir şey değilmiş. Ama olsa da fena olmaz (istemem yan cebime koy).

“Aşkta Her Şey Mümkün”de elbet herkes bir gün aşkı tadacak yeterki geç olmasın. Hey size söylüyorum, elinizdekinin kıymetini bilin. Ve siz diğerleri neden duyugularınızı söylemekte kendinizi ertelersiniz. Yapmadım, pişmanım diyene kadar; yaptım, itiraf ettim ve mutluyum demeyi tercih etsenize. Yani kısaca bu film de bunları anlatıyor. Anlatmasa bile ben bir duygu harbiyle bunları yazdım. Ne yapalım sizde gaza gelecek birkaç şey okumuş oldunuz.

Ve “Tatil”. Ahh ahh. Başucu “Romantik Komedi”m oldu. Çok sıcak, çok içten. Her filmde insan kendini bir karaktere bürür. Bende bu filmde Iris oldum. O hikaye de kendimi buldum. Aşk ve belirsizlik. Ahh ahh… Çok kötü bir durum. Onun gözyaşları benim gözyaşlarım oldu bir anda. Ama her film mutlu biter ya Iris’te buldu prensini sonunda. Ki bende olsam aynı adama aşık olurdum. Yani kendimi boş yere Iris hikayesinde bulmadım. Birde şu söz çok hoşuma gitti: “Ben hayatımın başrol oyuncusuyum”.

Gelelim benim diğer favori “Romantik Komedi” şekerlemelerime. Kızlar hanginiz Mark Ruffalo’yu sevmez ki. İşte bu aşk bu filmle kıvılcım yakaladı. O filmde “Cennet Gibi”. Mark Ruffalo aşkı cennet gibi dersek hiç te yabana atılmaz. Bu aşkı bir kenara bırakıp filme dönersek: Az önce de söylemeye çalıştım. Aşk ertelenmez. Onu bulmuşken üzerine git, asla erteleme. Sonra pişman olma. Gerçek aşk ne yaparsan yap hep karşına çıkacaktır. Öldüğünü düşündüğün zamanda bile.

Daha bitmedi 2 film daha var: “Aşk Doktoru: Hitch” ve “50 İlk Öpücük”. Kim her seferinde bir kızı tüm zorluklara rağmen kendine tekrar tekrar aşık etmeye çalışır veya kim gerçek aşkı önemseyip başka insanları aşklarına kavuşturmak için çabalar (gerçi meslektir ama neyse).

İşte baylar ve bayanlar biz bu filmleri izleyip gaza geliyoruz ve yapmaya çekindiğimiz her şeyi yapıyor olarak buluyoruz kendimizi. Aşk itirafı hep beylerden beklenir.beyler üzülmeyin bu filmler sayesinde sizin itirafınıza gerek kalmadan yapılacak her itirafı yapmış oluyoruz. İşte bütün sorumlu bu filmler. Çünkü o kadar şekerlerki. Aşık olmayana bile “Ben aşık olmak istiyorummmmm naraları attırabiliyor.

Bizim güzel “Romantik Komedilerimiz” iyiki varsınız ki içimizdeki duyguları ateşliyorsunuz. Ya da en güzeli: Sinema iyiki varsın. Sen var olduğun sürece ben de varım…Dimdik ayaktayım, güçlüyüm.

Her bir filmde ayrı bir karakter ortaya çıkıyor. Bu karakterler bizlerden fışkırıyor. Bizler her zaman kendi filmimizin başrolüyüz. Başrol olmaktan vazgeçmeyin. Kendinizsiniz, hayat sizsiniz…

Yorumlar

Bgmedia dedi ki…
İzlediğimiz filmlerde ya biz kendimizi buluyoruz ya da arkadaş, eş,dost,akraba, bakkal hatta çakkal diye bildiğimiz insanları filmde birebir görüyoruz. Filmler biziz, belkide üstüne para verip kurgulanmış bizleri izliyoruz.

Romantik komediler ara ara iyi gelir. 50 ilk öpücük çok iyiydi. Drew Barrymore'un çekiciliğinin de böyük etkisi var kanımca.

Adam Sandler, Ben stiller, Cameron Diaz, Sandra Bullock hep bu tarz filmlerin başında. Bizde de romantik komedi olarak ''ah nerede'' var :D !

Bence bu filmler agzımıza bir parmak bal çalanlardan.

Bu arada bi espiri buldum:
Adam Sandler diyor, Ben Stiller!

Tamam tamam kestikkkk !

:D
Bir Demet İnceleme dedi ki…
duygularımı ifade ettim zaten..ben halimden memnunum anlayacağın. espri için de yorum zaten yok.
Bgmedia dedi ki…
İyi ki bi yorum yazmışım ha... Ne bu yazar kaprisi?

Cıkcıkk....

Popüler Yayınlar